Ayfer Tunç’un Muhalifliği

Üç haftadır Twitter'dan uzağım, Instagram'da kendi halimde takılıyorum.  Twitter'dan uzaklaşmam çok kötü bir zamana denk geldi çünkü tam da en sevdiğim yazarlardan birinin yeni kitabı çıkmıştı. Hesabımı dondurmadan önce Ayfer Tunç'un Hürriyet Kitap Sanat'a kapak olduğunu görünce sevinmiştim ama Tunç'la sadece altı (6) soruluk bir röportaj yapıldığını gördüğümde çok sinirlenmiştim. Radikal Kitap'ın mirasını devam ettirme iddiasından bulunan bir eke yakışmayan bir durum. Ama konumuz bu değil.

Twitter'dan uzak kaldığım sürede Osman üzerine yazılanları ve söyleşileri takip etmeye çalıştım. Aralarında en iyisi k24'te yayımlanan Aslı Örnek'in söyleşisiydi ama kıyaslamayı bir kenara bırakırsak o da en fazla eh denilebilecek bir seviyedeydi. Sonunda Can Yayınları'nın Youtube kanalındaki yirmi bir dakikalık video geldi de içim bir nebze ferahladı. Bu video hakkında daha geniş konuşacağım ama bu yazının konusu bu da değil.

Instagram'da she said yes'lerin arasında gezinirken Kitap Eki'nde Doğuş Sarpkaya'nın yazısından yapılan bir alıntıya denk geldim. Öncelikle şunu belirtmeliyim, Kitap Eki maalesef takip ettiğim bir yayın değil. Yazının tamamını da okumadım ama söyleyeceklerim yazının tamamıyla ilgili de değil. 

Alıntı aynen şu şekilde:

"Ayfer Tunç teknik anlamda güçlü bir romancı olduğunu her üç romanında (Kapak Kızı - Yeşil Peri Gecesi ve Osman) da kanıtlıyor. Romanı oluşturan öğeler konusunda mahir bir yazarla karşı karşıya olduğumuzu her satırda hissediyoruz. Fakat her üç kitapta da bariz bir eksiklik göze çarpıyor. Ayfer Tunç bilerek politikadan uzak duruyor romanlarında. Daha doğrusu yarattığı atmosferin zaten politik olanı içerdiğini, dolayısıyla romanlarının içinde politik bir tartışmayı doğrudan çağrıştıracak bir şeyi işlemeyi tercih etmediğini hissettiriyor."

Cümleleri okuduğumda kafamda bir şimşek çaktı. Hayır kutsalıma laf edildiği için değil, uzun zamandır rahatsız olduğum bir konuda iki kelam etme arzusundan. Son zamanlarda edebiyat dünyamızda çok sık rastladığım ve beni çok rahatsız eden bir durum var. Metnin bir yerinde alakalı ya da alakasız olmasına önem vermeksizin günümüz siyasetine gönderme yapma isteği. Ben buna kendimce Gönderme Muhalifliği diyorum. Sözgelimi bir roman kahramanı Taksim yakınlarındaysa mutlaka Gezi Parkı'na uğrayıp "Direniş"e selam çakacak. Anlatı evreninin sonsuzluğunda akıp giden bir nehrin üzerine mutlaka HES yapılacak. Bu tip göndermeler bir anlatıda en fazla birkaç cümlelik yer kapladığı için çok büyük sorun teşkil etmiyor gibi gelebilir, gerçekten de metni okuduğumuz sırada hoşlanmasak ya da çiğ bulsak bile göz ardı edilebilecek ölçekte bir durum. Benim sorunum daha çok bu alakalı alakasız göndermeleri yapınca yazarların "muhalif", "çağını yansıtan", "günümüz sorunlarını işleyen" gibi sıfatlarla övülmesiyle. Siz bir tanıtım ya da eleştiri yazısında bu tarz göndermeler yaptığı için bir yazarın muhalifliğine vurgu yaptığınızda aslında isteyerek ya da istemeyerek bir patika açmış oluyorsunuz. Metnini yayımlatmak ve samimiyetle günümüzün sorunlarına değinmek isteyen yazar da doğru yolun bu olduğuna hükmedip metnindeki her ağacı Gezi'deki ağaçlarla akraba çıkarmaya çalışıyor.(Haksız da sayılmazlar çünkü otoriteler doğru yolu bu kabul ediyor.) Devamında patika yol oluyor, yol duble yola dönüşüyor ama edebiyatımız o yollarda gezinip hiçbir yere varamıyor. (Cenk K. eleştirdiğini mi yapıyor) Bu da maalesef edebiyatımızı zenginleştirmek yerine kısırlaştırıyor. Yazdıklarıyla muhalif olduğu için senelerce hapislerde çürümüş insanların istisna olmadığı bir ülkede muhalifliği iki cümlelik göndermeye indirgeyerek ayağa düşüremezsiniz. Yazarlar elbette bu göndermeleri yapabilir ancak siz sadece bu göndermeler yüzünden yazarların muhalifliğini yüceltemezsiniz. Yazarlara da naçizane iki cümlelik gönderme yaparak konfor alanlarından muhalifçilik oynamamalarını öneririm. 

Gelelim ikinci noktaya. Alıntıda Ayfer Tunç'un bilerek politikadan uzak durduğu söyleniyor. Sarpkaya devamında "...yarattığı atmosferin zaten politik olanı içerdiğini, dolayısıyla romanlarının içinde politik bir tartışmayı doğrudan çağrıştıracak bir şeyi işlemeyi tercih etmediğini hissettiriyor." diyerek demek istediğini daha net bir şekilde açıklıyor. Yazının tamamını okumadığım için Sarpkaya özelinde yorum yapamayacağım ama bu bahsedilen durum Ayfer Tunç'un en çok eleştirildiği nokta. Bir kesime göre Ayfer Tunç muhalif değil ya da yetersiz muhalif. Hatta ne şiş yansın ne kebapçı olduğunu söyleyenleri bile duydum. Son zamanlarda kimin olduğu belli bir kanaldaki dizide senaristlik yapmasından ve Trt 2'ye çıkmasından bile eleştirildiğini gördüm ki bunlarla ilgili konuşmayı bile gereksiz buluyorum. Ama Ayfer Tunç'un muhalifliği hakkında bir şeyler söylemem gerek. Bu da yukarıda açıklamaya çalıştığım gönderme muhalifliğinin yarattığı saçmalıklardan biri. Son yirmi yılda geçen bir anlatı söz konusuysa yazardan açıkça "Akp geldi bizi bu hale getirdi." sığlığından muhaliflik bekleniyor. Kimse Akp'nin nasıl iktidara geldiğini konuşmuyor, yazmıyor. Ayfer Tunç son romanı Osman'da cumhuriyet elitlerinin düşüşünü ve muhafazakarlığın yükselişini çok net bir şekilde anlatıyor. Ancak bazılarına bu yeterli gelmiyor çünkü metinlerde politikayı işlemekten anlaşılan ya alakası alakasız bir yerde son yirmi yılın muhalif simgelerine gönderme yapmak oluyor ya da bir roman kişisinin sabah yataktan kalkar kalkmaz günaydın bile demeden büyük harflerle "Kahrolsun Akp!" demesi gerekiyor. Ayfer Tunç aslında bugünün popülist muhalif yaklaşımına kapılmadan yazıyor. İstese romanlarına kadın kahkaha atmayacak diyen bir siyasetçi ya da yolsuzluk yapan bir  iş adamı koyabilir. Bunu layıkıyla yapacak bir kalem olduğunda artık hemfikirizdir diye düşünüyorum. Ancak o elini taşın altına koyuyor, ayağı taşa takılsa Akp'yi suçlayacakların el üstünde tutulduğu bir çevrede yazdıklarıyla Akp sebep değil sonuçtur deme cesaretini gösteriyor. Akp'nin yükselişinin sebebini ne derece doğru anladığı ve anlattığı tartışılır ama benim için bu çabası takdire şayan.

Edebiyat çevrelerinde söz sahibi olanlar bir ağaçta bile kendi muhalif kimliğine yarar sağlama fırsatı gören gönderme muhaliflerini yüceltmeye devam ettikçe edebiyatımız bir yere varamayacak. Yine aynı kişiler, politik olanın sadece siyasetten ve siyasetçilerden ibaret olmadığını anladıkları gün ben bu sözleri papağan gibi tekrarlamayı bırakacağım. Söz veriyorum. 

Not: Ayfer Tunç'un en politik romanının içinde gündelik siyasete dair neredeyse hiçbir şey bulunmayan Dünya Ağrısı olduğunu düşünüyorum.

Yorumlar