Görünmez Kentler



Kitabı bitirir bitirmez dönüp tekrar okumaya başladım. İlk seferde anlaşılacak bir kitap değil, ya da ben tek seferde anlayabilecek birikime sahip değilim. Kitabın; anlatım biçimlerini kurcalamayı seven, şahsen hayran olduğum Orhan Pamuk gibi yazarlar üzerindeki etkisini bilmem kitabı anlama çabamdaki en büyük etken oldu.

Ben kitabı kendimce bir “Lego roman” olarak görüyorum. Kitap Calvino’nun olası tüm ihtimalleri içeren sonsuz bir labirent tasarımı. Bu da aklıma Borges’in Yolları Çatallanan Bahçe öyküsünü ve Charlie Kaufman’ın Synecdoche New York filmini getiriyor.

Romanın çok katmanlı bir yapısı var. En kolay anlaşılan, belki de kurgunun temelini oluşturan bölümler Marco Polo ile Kubilay Han arasında geçen diyaloglar. Belki diyorum çünkü bu bölümde birbiriyle konuşan karakterler bile kendi varlıklarından emin değil. Olay akışının öne çıktığı bir kitap değil Görünmez Kentler. Ancak bir olay akışından söz etmenin mümkün olabileceği tek yer, Marco Polo ile Kubilay Han arasındaki diyaloglardan oluşan bölümler. Marco Polo bu bölümlerde Kubilay Han’a onun görmediği kentleri anlatır. Kentlerin hepsi birbirinden doğar. Anlattığı kent, anlatacağı bir sonraki kentin hem sebebi hem sonucudur. Zaman geçtikçe Kubilay Han kentlerin gerçek olmadığını fark eder. Ama Marco Polo onları öyle güzel, öyle gerçekçi anlatır ki en sonunda Kubilay Han varolanların kentler, varolmayanların ise kendiler olduklarına inanır.


Kitabın en ilginç kısmı ise kentlerin anlatıldığı bölümler. Bu kısımlar; Kitabın kurgu oyunlarını takip edemeyen ya da bu oyunlardan zevk almayan okuyucuların bile okumaya devam etmesini sağlayacak özgünlükte. Anlatılan kentlerin hepsi kendi içinde sonsuzluğu temsil eder. Sözgelimi Eutropia kenti birbiriyle aynı birçok kentten oluşur. Eutropia bunların toplamına verilen addır. Bu kentin sakinleri yaşamlarından sıkıldıklarında, boş olan kente giderler. Burada herkes kendine yeni bir iş, yeni bir eş yani yeni bir yaşam bulur. Bu döngü sonsuza kadar devam eder. Valdrada kenti ise bir göl kenarına kurulmuştur. Yansımasıyla birlikte varolan bir kenttir burası. Ancak burada yapılan ve bulunan hiçbir şey simetrik değildir. Yapılan ve bulunan şeyler, yansımalarına söz geçiremez. Yansımalar dünyasının kendine ait, gerçeklerden başka bir düzeni vardır.

Bütün kentler bir kentin parçalanıp yeniden farklı bir biçimde birleştirilmesiyle oluşur aslında. Ama kurgudaki çember yapı nedeniyle “ilk” ya da “son” yoktur. Bu hayali kentlerin “hayal edilmesinde” bir gerçek kentin etkisi vardır, o da Marco Polo’nun doğup büyüdüğü kent olan Venediktir. Marco Polo zihninde kentleri oluştururken, kendi zihninde yer alan Venedik imgesini parçalara ayırır. Her bir parçasının etrafına, görünmez kentlerin döngüselliğinde yer alan kent parçalarını yerleştirerek yeni bir görünmez kent inşa eder. Bu da “diyaloglar katmanı” ile “görünmez kentler katmanı”nın kurguda buluştuğu noktadır.



Gizlerle dolu, her okuyanın kendine göre bir çıkarım yapabileceği bir metin bu. Kuşkusuz her kitabın okuyucunun zihnindeki izdüşümü farklıdır, bu nedenle okuyucu sayısı kadar o kitabın yarattığı gerçeklik vardır. Ancak bu metin bunu ileri taşıyor, bu tasarım da metnin üçüncü katmanını oluşturuyor. Yani Marco Polo ile Kubilay Han’ın diyaloglarının olduğu bölümler birinci katman, görünmez kentlerin hikayelerinin anlatıldığı bölümler ikinci katman olarak düşünülürse; bu katmanların ve katmanlar arasındaki bağlantıların her okuyucunun zihnindeki birbirinden farklı izdüşümü üçüncü bir katman oluşturuyor. Bu da birbirleriyle sürekli etkileşime sahip, döngüsel bir devinimi olan her bir katmandaki bir değişikliğin bütün yapıyı değiştirmesine olanak sağlıyor. Katmanların her birindeki sonsuzluk, bir üst kurguda birleştirilerek, içinde olası her ihtimalin bulunduğu bir labirent kuruluyor.

20.02.2019



Yorumlar

  1. Merhaba, değerlendirmenizi keyifle okudum Zira Italo Calvino'nun imgeleme tarzını da yazın biçimini de çok beğenirim. Sadece bir şeye takılıp sormak istedim. Bu kitabı bir roman kategorisine koyabilir miyiz? Daha ziyade küçük öyküler değiller mi?

    Teşekkürler, iyi günler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim. Bence bu metin gerçek bir postmodern roman örneği. Şehirlerin anlatıldığı metinler küçük öyküler evet ama Kubilay Han'la Marco Polo'nun bölümleri bu küçük öyküleri bağlayan bir üst anlatı oluşturuyor. Bu nedenle ben postmodern roman demeyi tercih ediyorum.

      Sil

Yorum Gönder