Mungan'ın Kurumuş Çeşmesi: Hamamname

 


Uzun zamandır Türkçe bir kitaba Hamamname kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum. Bunun birden çok sebebi var. 

  • Murathan Mungan'ın okuru değilim, 3-4 şiir kitabı ve Çador dışında bir kitabını okumadım ancak ne zamandır okumak istediğim çağdaş yazarların başında geliyordu. 
  • Tarihi kurgulara özel bir merakım var. Bence tarih, gerçeklik boyunduruğundan kurtarılabilirse ortaya nefis metinler çıkıyor. (Bakınız Benim Adım Kırmızı) 
  • Uzun zamandır iyi bir yerli roman okumadım, Hamamname de bunu değiştirecek nitelikte görünüyordu.
  • Kitap için kullanılan "türler arası" nitelemesi.
Kitabı beğenmeye işte bu kadar hazırdım ama maalesef olmadı. Kitabın Murathan Mungan Edebiyatı içerisinde nerede durduğunu bilemiyorum ancak Çağdaş Türk Edebyatı bağlamında bakınca benim için beş üzerinden üçlük bir metin. Çok kızgınım çünkü ortada gerçekten dahiyane bir fikir var ama bu fikir öyle kötü kullanılmış ki neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Hatta nakkaşların anlatıldığı Suyun peçesi ve Noktanın derinliği bölümlerinde bu metni Orhan Pamuk yazsaydı nasıl bir şey ortaya çıkardı diye düşünmeden edemedim.

Kitabın bence en büyük sorunu yapısı. Kitap bir su cininin ağzından anlatılıyor ancak bu anlatıcı o kadar yapay, o kadar Murathan Mungan ki bazı yerlerde su cini diye bir anlatıcı olduğunu unutuyorsunuz. Bu unutma sizinle alakalı değil kesinlikle, metin size su cinini istemsizce unutturuyor. Çünkü su cininin, bir üst kurgu oluşturarak kısa metinleri birbirine bağlamak dışında bir işlevi yok. Kitap bu su cininin ağzından anlatılan her biri öykü olabilecek uzunlukta metinlerden oluşuyor. Öykü kelimesini kullanmam sizi şaşırtmasın metinlerin dört beş tanesi dışında bizim bildiğimiz anlamdaki öyküyle alakası yok. Peki bu metinler için deneme diyebilir miyiz, bence hayır. Peki metinleri illa bir tür olarak sınıflamalı mıyız, bence yine hayır. Peki bu metinler derinlikli bir edebiyata ait mi, üç beş tanesi dışında maalesef bence yine hayır.  

Burada biraz cüretkar davranıp romanın yazım süreciyle ilgili kendi varsayımımı paylaşacağım. Mungan'ın aklına bundan 25 sene önce İstanbul'daki bir hamam etrafında geçen uzunca bir metin yazma fikri gelmiş. Hemen de küçük, güzel defterlerinden birine bu fikri not etmiş. Aradan yıllar yıllar geçmiş Murathan Mungan notlarını karıştırırken bu fikre denk gelmiş. Tekrar okuyunca çok sevmiş. Hemen bu fikre yoğunlaşmış. Bu metnin yazılabilmesi için gereken araştırmaları yapmış, sayısız kitap okumuş. Sonra bu fikir için küçük küçük metinler yazmaya başlamış. Bir süre sonra bu çalışmadan uzaklaşmış, ara sıra geri dönüp küçük metinler eklemiş ama. En sonunda bu küçük metinlerin bir öykü kitabına ya da romana evrilemeyeceğini anlayınca bu bağımsız metinleri birbirine bağlayabilmek için bir üst kurgu uydurmuş ve anlatıcı bir su cini demiş. Dosya ortaya çıktığında da yazar-editör-yayınevi üçgeninden kimse  bunun yapısında bir sıkıntı mı var acaba demeye cesaret edememiş, onun yerine türler arası denilmiş.

Metinlerde beni en çok yoran anlatım oldu. Murathan Mungan'ın şiirlerini seviyorum ama şiir diliyle yazdığı düzyazı metinlerini sevmiyorum. Sürekli devrik cümle kullanarak şiirsel anlatım yarattığını sanan bu dil bir süre sonra okuyucuyu çok yoruyor. Şiirsel anlatım kesinlikle bu değil. Belki de en önemlisi bu anlatım bu metinlerde çalışmıyor. 

Kitabın sevdiğim yanları yok değil. Murathan Mungan Osmanlı'nın devletinden toplumuna bütünüyle evliya mertebesine çıkarılmak istendiği bu dönemde Osmanlı'ya dair çok cesur şeyler söylüyor. Yeri geliyor Yahudilerin hamamlarda taktığı çıngırakla Nazi dönemi uygulamaları arasında köprü kuruyor, yeri geliyor eşcinselliğin ikiyüzlüce de olsa nasıl yaşandığını gözler önüne seriyor. Romanda çok iyi yapılan bir diğer şey de tarihi kurgu metinlerinin olmazsa olmazı dönemin ve çevrenin verilmesi. Mungan hamam geleneğini, eski İstanbul'un sosyokültürel yapısını, divan edebiyatını, romanda bolca bahsi geçen çeşmeleri ve tasvir sanatlarını çok iyi çalışmış. Belki daha da önemlisi bu çalışkanlığının adisyonunu okura kesmemiş. 180 sayfa boyunca bir kere bile bakın ben bu konuyu çok iyi biliyorum şovuna kalkan bir cümleyle karşılaşmıyorsunuz.

Toparlamak gerekirse, Hamaname benim için çok büyük hayal kırıklığı oldu. Ne zamandır başlamak istediğim Murathan Mungan külliyatına öyle bir giriş yaptım ki uzun süre elime yazarın başka bir kitabını alma isteği duyabileceğimi sanmıyorum. Romanın çok satacağından, çok okunacağından ve çok sevileceğinden eminim. Yüzeysel bir okumayla farklı olmanın ışıltısına sahip bir metin çünkü. Ancak yakından bakmak için yaklaştığınızda metinleri birbirine bağlayan iplikler sökülüyor, ortaya anlamsızca birbirinin içine geçmiş metinler çıkıyor. Böylesine iyi bir fikrin bu kurguyla heba edilmesi çok üzücü.

Sevdiğim bölümler: Suyun hafızası, Yahudi Batağı, Kadınlar hamamı, Perili hikaye, Garip bir beni Adem, Küçük kurnanın uzun hikayesi, Çarşamba, Gözyaşı, Cehennem Suyu, Etin çağrısı. 



Yorumlar